22 Ocak 2011 Cumartesi

MOTOR GELİŞİM








Motor gelişim yakalama, yürüme, zıplama ve dengede durma gibi yeteneklerin kazanılması gibi tanımlanabilir.(1)
 Diğer bir ifadeyle motor gelişim hareket ile ilgili gelişim anlamına gelir. Çocuklarda motor gelişim, kaba motor ve ince motor gelişim olmak üzere ikiye ayrılabilir. Kaba motor gelişim,yürüme,atlama,zıplama,koşma,tırmanma için gerekli olan vücudun büyük kaslarındaki gelişim,koordinasyon ve bu etkinlikleri yapmak için gerekli olan vücut dengesini içerir.ince motor gelişim ise yazı yazmak,objeleri kavramak gibi el ve parmakları kullanabilme becerileri ve el-göz koordinasyonunu kapsar.
Çocuklar motor gelişim ile ilgili becerilerin tümünü okula başlamadan kazanır. Bu alandaki gelişim altı yaşından sonra iyice yavaşlayıp azalmaktadır.(2)
Bu yaştan sonraki yıllarda gösterilen çabalar daha çok ilk yaşlarda kazanılan bu becerileri geliştirmeye yardımcı olacaktır. Bu nedenle, özellikle bedenin yeterince esnek olmasını gerektiren bazı motor etkinliklere küçük yaşlarda başlanmalıdır. Örneğin, atletizm, bale, güreş vb. Motor gelişimde  alan becerilerin kazanılması hem bedenin yeterli olgunluğa ulaşmasına hemde öğrenmeye bağlıdır. Motor gelişim süreci özellikle ilk yıllarda kemik ve gelişimine, sinir sisteminin, özellikle beynin gelişip olgunlaşmasına bağlıdır. Örneğin, çevre tarafından ne kadar yürüme egzersizleri yaptırılırsa yaptırılsın bebek; ancak yürüme için gerekli olgunluğa ulaştığı zaman yürüyecektir. Yaptırılan araştırmalar ancak bir dereceye kadar yürümeyi hızlandıracaktır. Benzer şekilde, üç tekerlekli bisiklete binmek belirli bir sinir, kas olgunlaşmasını  gerektirmektedir.Hemen hemen iki yaşından önce çocuğun bu beceriyi gerçekleştirmesi olanaksızdır. Çocuk bu yaştan önce ne kadar eğitilirse eğitilsin , yeterli biyolojik fonksiyonlara  ve olgunlaşma düzeyine sahip olmadığı için bu eğitimden faydalanamayacaktır. Bu nedenle çocuk, bedensel açıdan yeterince olgunlaştığı , hazır bulunuşluk içinde bulunduğu dönemde o beceri ile ilgili egzersizler yaptırılmalı, deneme ve öğrenme imkanları sağlanmalıdır. Örneğin; üç tekerlekli bisikleti kullanabilmek için gerekli olan sinir kas olgunluğuna sahip olan bir çocuk ,  bisiklet  sürmek  için gerekli deneyimlerden yoksunsa,bir öğrenme yaşantısı geçirmemişse bisiklet kullanamayacaktır.
Çocukta hareket gelişimi ilk yıllarda olgunlaşmaya bağlı biyolojik bir süreç olduğu için, her çocuk motor gelişim ile ilgili aşamaları sırasıyla takip eder. Ancak farklı haftalarda yada aylarda farklı aşamalara ulaşılabilir. Örneğin, hiçbir çocuk oturma becerisini kazanmadan yürümeye başlamaz. Fakat bu becerileri farklı zamanlarda gösterebilir.Kimi çocuk on aylık olduğunda yürürken,kimi çocuk on beş aylıkken yürür.Çocukların ortalama on ikinci ayda yürüyor olmalarına rağmen,çocuğun on beşinci ayda yürümesi de kaygı verici bir durum değildir.Yaşa göre verilen bu gelişim özellikleri sadece bir ortalamadır.Çocuğunuz bu gelişim becerisini daha önce ya da daha sonra kazanabilir.Bu gecikme normal sınırları aşmadığı sürece endişelenecek bir durum yoktur.Yürüme örneğine dönersek,çocuk on beş-on altıncı aydan sonra hala yürümüyorsa,durumu değerlendirmek için bir uzmana başvurulmalıdır.
Bazı çocukların daha hızlı bazı çocukların daha yavaş gelişmesinin yanında, aynı çocuk da farklı alanlarda farklı gelişmeler gösterebilir. Kimi çocuk hem erken konuşur, hem erken yürür. Kimi çocuk ise erken konuşup geç yürüyebilir.Burada gelişimi sadece doğuştan getirilen biyolojik yapı belirlemediği için,öğrenme,eğitim olanakları,çevrenin etkileri de önem kazanmaktadır.
Çocuğa motor gelişimini desteklemek amacıyla her  şeyden önce serbestçe hareket edilebileceği, güvenli bir ortam hazırlanmalıdır. Çocuğun anlamsız gibi görülen hoplayıp zıplaması, koşması,takla atması vb. beden  etkinlikleri onun kaslarının gelişimine , güç ve esneklik kazanmasına yardımcı olmaktadır. Çoçuğun çevresi motor gelişimine yardımcı olacak nitelik ve çeşitte uyarıcılarla donatılmalıdır.
Uyanıklık halindeyken motor davranışa tonik boyun refleksi egemendir.
Gesell buna bütün aksiyon sisteminin gelişmesinde büyük önem verir. Çocuk sırtüstü yattığı zaman,genel olarak başı bir tarafa dönüktür,bir kolu uzanmıştır ve öteki kolu göğsün üst tarafına yakın,bükülmüş olarak durur.
Vücudun bu simetrik olmayan biçimi , çocuk yaklaşık olarak 16 hafta olmadan önce simetrik hale dönüşmez.
Çocukta ilk 18-24 ay içinde görülen temel değişimleri açıklayabilmek için olgunlaşma(maturation)kavramına değinmek gerekir . Olgunluk tüm bebeklerde görülen biyolojik değişimler sonucu gerçekleşen bir olgudur . Bu değişimler belirli çevresel koşullar içinde birtakım fizyolojik fonksiyonların gerçekleşmesini sağlar.
Çocuğun oturması , emeklemesi , ayakta durabilmesi gelişiminde olgunlaşmanın önemini ortaya koymaktadır.
Çocuklarda ilk iki yıl üzerinde yaptığı yoğun çalışmalar sonucu Mary  Shirly , motor becerilerin kazanılmasında bazı ortalama değerlere  varmıştır .
 Bu bulguların genel gelişim ilkeleri doğrultusunda bulunduğu , çocuğun ilk kazandığı yeteneğin başını kaldırmak olduğu,bunun ardından el ve kollarını kullanabildiği,nihayet ayak ve bacaklarını kullanmaya başladığı görülmüştür.
Shirley’e göre:çocukta aylar itibariyle motor beceriler şu gelişimi gösterir(3) 
v  0 aylık : Fötal davranışlar
v  1 aylık : Çenesini  kaldırabilir
v  2 aylık : Göğsünü kaldırabilir
v  3 aylık : Objeye ulaşabilir ve onu kaybedebilir.
v  4 aylık :  Destekle oturabilir.
v  5 aylık : Kucakta oturabilir, bir objeyi yakalayabilir.
v  6 aylık : Bebek, iskemlesinde oturup asılı duran (sallanan) objeyi yakalayabilir.
v  7 aylık: Tek başına oturabilir.
v  8 aylık: Yardımla ayağa kalkabilir.
v  9 aylık : Eşyaya tutunmak suretiyle ayakta durabilir.
v  10 aylık : Emekleyebilir.
v  11 aylık : Elinden tutulduğunda yürüyebilir.
v  12 aylık : Ayağa kalkmak için eşyayı çekebilir.
v  13 aylık :  Merdivenleri tırmanabilir.
v  14 aylık : Tek başına ayakta durabilir.
v  15 aylık :  Tek başına yürüyebilir.
                                                                                                                               KAYNAKÇALAR
(1)Morris,C.G. (2002). Psikolojiyi Anlamak(Psikolojiye Giriş)(Çev. Editörleri, H. Belgin Ayvaşık, ve Melike Sayıl), Türk Psikologlar Derneği Yayınları 1.  Basım, Ankara.
(2)fişek, G. O. Ve Yıldırım, S. M. (1983). Çocuk Gelişimi. İstanbul , Milli Eğitim Basımevi.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Utanma Duygusu (Ruh Sağlığı / Psikoloji)

 

Larousse'a göre, cinsel bir anlam taşıyan şeylere karşı duyulan endişe ve korku duygusudur. Fakat utanma duygusu çoğunlukla cinsel bir anlam taşımayan gizlilik, ihtiyatlılık ve edeplilik duygularını da içerir.
Larousse'a göre, cinsel bir anlam taşıyan şeylere karşı duyulan endişe ve korku duygusudur. Fakat utanma duygusu çoğunlukla cinsel bir anlam taşımayan gizlilik, ihtiyatlılık ve edeplilik duygularını da içerir.

ünlü cinsel bilim adamı Havelöck Ellis 1907 yılında cinsel içgüdü ve utanma duygularının işleyin! anlatan bir yazı dizisi yayımlamıştı. Daha sonra Max Scheler Ellis'in, hayvanlarda da utanma duygusunun var olduğu yolundaki düşüncelerini çürüttü ve utanmanın yalnız insana özgü bir duygu olduğunu ortaya koydu.

İnsan olmayan hiç bir canlı utanç duymaz, tüm tehlikelere karşı insana özgü değerler taşıyan korunma ve karşı koyma iç güdülerini bilemez. Utanma duygusu incelenirken gövdesel ve ruhsal utanma duygularının birbirinden ayrılması gerekir. Normal gelişme durumunda olan canlılarda cinsel utanma duygusu ilk çocukluk yıllarında uyanır.
Cinsel utanma duygusunun üç işleyiş şekli vardır:

— Cinsel içgüdülerin oluşmasında, libido'nun düzenlenmesinde önemli bir rol oynar, kişiyi özcinsellikten kurtarır ve eş seçimi için gerekli bir öğedir.

— Cinsel içgüdülerin doyurulmasını kişinin olgunlaştığı döneme kadar geciktirir yani diğer bir anlatımla bilinçli aşkın kaynağını meydana getirir.

— Cinsel utanma duygusu —cinsel içgüdülerin şekillenmesinden sonra— cinsel birleşmeyi bir gerçek amaç olarak gören fahişeliği, düşüncenin cinsel organlara ve konulara saplanmasını önler. Kişiyi bir oranda içgüdü zayıflıklarından korur.


Kişinin utanma duygusu, içinde bulunduğu toplumun değer ölçülerine göre şekillenir.

27 Aralık 2010 Pazartesi

3. 2. Müziğin Çocuk Gelişimindeki Etkileri

Müziksel yetenek seviyeleri ne olursa olsun, her çocuğun hayatında müzik vardır ve her çocuk müzikle ilgili en az bir etkinliği yaşamına katmaktan keyif alacaktır. Bireysel olarak ya da toplu biçimde çalgı çalmak / şarkı söylemek, dans etmek, müzik dinlemek bu etkinliklerden bazılarıdır. Çocuğu bunlardan kendisini en iyi ifade edebileceği hangisi ise ona yönlendirmek ve genel bir müzik sevgisi, beğenisi kazandırmak özellikle okul öncesinde başlanılması gereken eğitim hizmetlerindendir ve hem uzman eğitimcilere hem ailelere sorumluluk düşmektedir.

Müziğin, çocuğun gelişimine etkileri, çocuğun müziksel becerilerinin geliştirilmesi ve müzik eğitimi yoluyla müzik dışı becerilerinin de geliştirilmesi olmak üzere iki yönlü düşünülmelidir.

3. 3. Müziğin, Çocuğun Duygusal ve Sosyal Gelişimine Etkisi

Her çocuğun, özellikle kendisini en iyi ifade edebileceği müziksel etkinlik türünde gurupla çalışması kuşkusuz onun sosyalleşmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Örneğin, gurupla söyleme, sesini kullanmayı ve denetlemeyi keşfedeceği, uyum becerisini geliştireceği, işbirliğine dair disiplin kazanacağı türden bir etkinlikken; bireysel çalgı çalması enerjini olumlu yönlendirebileceği, kişisel doyum sağlayabileceği ve ritim-melodi duygusunu geliştirebileceği türden bir etkinliktir.

Benzer biçimde, çocukların müzik duygusunun gelişiminde sürekli dinleme önemli yer tutar. Bu nedenle derslerde sıklıkla canlı ya da herhangi bir kayıttan dinlemeye zaman ayrılabilir. Bunun ev yaşantısı içinde sürdürülmesinin önemi de büyüktür. Ancak dinleme günlük bir alışkanlık olarak ele alınmalı, çocuk oturup dinlemeye zorlanmamalıdır. Örneğin yemek yerken, oyun oynarken ya da uyumak için yattığında...

Sanılanın tersine, çocuk aynı müziği sıklıkla dinlemekten sıkılmaz ve dinleme olumlu bir öğrenme sağlar. (Tabi, tekrarlar hakkında şikayet edildiğini duymaz yani böyle bir olumsuz öğrenme ile karşı karşıya kalmazsa!!!) Özel eğitim söz konusu ise, çocuğun dinlemesi için seçilen eserlerin içinde ileride çalacağı / söyleyeceği parçaların olması o parçaları öğrenirken hiç duymadığı bir parçadan kat be kat kısa sürede sonuca ulaşmasını da sağlayacaktır.

Müzik dinleme etkinliğinde dikkat edilmesi gereken nokta, dinlenilecek müziklerin seçimidir. Yapılan seçimler, çağdaş ve gelişmeye açık nitelikte çalışmaları, çeşitli türleri / formları / ses sistemlerini, hem evrensel hem ulusal ve hem sanat hem halk müzik örneklerini içermelidir.

Çocuklara müzik öğretimini verenlerin raporları, diğer bir çok faydayı müzik öğretimi ile ilişkilendirmektedir. Duke, Flowers ve Wolf (1997), ailelerin ve piyano eğitmenlerinin, piyano öğretiminin çocukların disiplin, adaptasyon, rahatlama yeteneği, öz-güven4 sorumluluk, kişisel düşünce gibi kişilik özelliklerinin gelişiminde etkili olduğuna ve öğrencinin yaşamdan aldığı zevki arttırdığına inandıklarını bulmuşlardır. Piyanistin kişilik özellikleri üzerine yapılan ender araştırmalar (Kemp, 1996) bu inanışların deneysel kanıtlarla desteklenebilirliğini öne sürmeyi mümkün kılmaktadır.

Spychigerin araştırmasına ve Mozart IQ Artışı Sağlar adlı çalışmanın sonuçlarına dayanılarak şunlar söylenebilir: Daha fazla müzik eğitimi alan çocuklar, öğretmenleri ile daha işbirlikçi ve arkadaşları ile daha dostça ilişkiler içindedirler. Ayrıca, çocuklar birlikte müzik yaparlar ve şarkı söylerlerse, birbirlerini dinlemeyi daha kolay öğrenirler. Çünkü rekabetçi davranışlar müzik yapmakla uyuşmamaktadır. (Edwards, 1997)

3. 4. Müziğin, Çocuğun Bedensel ve Psiko-Motor Gelişimine Etkisi

Seslerin doğumundan itibaren çocuğu devinimlere yönlendirdiği bilinmektedir. Şarkılardaki soluk belirteçlerine göre nefes alma, solunum kontrolünü ve akciğer gelişimini sağlayabileceği gibi; çalgılarla çalışma, hem büyük ve küçük kasların gelişimini hem psiko-motor gelişimini olumlu etkiler. Bu etkinliklerin gurup içinde sürmesi gelişimi hem hızlandırır hem de iletişim becerilerine yeni bir pencere açar.

3. 5. Müziğin Çocukta Dil Gelişimine Etkisi

İnsan doğuştan dil ve konuşma yeteneğiyle doğar. Önce çevresindeki sesleri dinler, bunları anlamaya ve benzerini çıkarmaya çalışır. Ardından kendisini anlatmak ve çevresini anlamak için sözcükleri kullanarak cümleler kurar. Sesler, çocuğun dış dünya ile ilk iletişim aracıdır.

Çocukta dil gelişimi okul öncesinde gerçekleşir.5Bu gelişimi destekleyen en güzel araç şarkılar ve tekerlemelerdir. Sözleri, dili ve duyguları geliştirici olan, ezgileri uygun ses aralığında yazılmış, söz-müzik cümleleri uyumlu (prozodisi başarılı), doğru cümlelemeler, doğru vurgulamalarla söyletilen şarkılar ve tekerlemeleri, 6 yaştan sonra örgün eğitimde yazma öğrenimi izler. Burada, öğretmenin diksiyonu vb. çok önemlidir çünkü o bir modeldir. (Seyrek&Sun, 19??)

Müziğin, dil gelişimini hedefleyerek bir öğretim aracı olarak kullanılmasında, dildeki ve müzikteki bilişsel süreçlerin karşılaştırılması sonucu saptanan benzerliklerden de bilinçli biçimde yararlanılabilir.6

Müzik eğitimi işitsel temporal işlemleri kuvvetlendirerek, sözel becerilerin gelişimini dolaylı yoldan etkiler şeklindeki hipoteze dayalı bir araştırmalarında Jakobson, Cuddy, Kilgour (2003); işitsel temporal işlemlerin kuvvetlenmesinin, hızla değişen akustik olaylardaki çok ince ayrımları fark edebilme şeklinde gerçekleştiğini ortaya koymuşlardır. Müziksel algı ve sözel algı bağlantısı, sağdan çok sol lobda etkili çimde gelişmektedir. Dahası, deneklerle yapılan önceki çalışmalarda işitsel temporal işlemlerin gelişimi- sözel ayırt etme becerisi- dili anlama becerisi arasında anlamlı bir bağlantı olduğu anlaşılmıştır. Tüm bu çalışmalardan anlaşılmıştır ki, müzisyenlerde işitsel temporal işlemlerin gelişmesi, diğer insanlardan farklı biçimde sözel bellek becerilerinin de öne çıkması-artmasına yol açmaktadır.

Müzisyenlerde sözel belleğin performansındaki bu artış, müzik eğitiminin işitsel işlemlerden sorumlu temporal lobu geliştirmesi yolu ile gerçekleşmektedir:

1. Bilişsel algı ve işlemler müzik eğitimi ile güçlenmektedir.

2. Bu ise, sol beyinde yer alan işitme bölgesinin nöronlarındaki plastik (geri dönebilir-2 yönlü esnekliği olan) değişimler yoluyla gerçekleşmektedir.

Bu değişimlerde, bireyin kaç yaşında eğitime başladığı önem taşımaktadır çünkü beynin işlevsel ve yapısal karakteristikleri yaşa göre biçimlenmektedir. (Bu anlamda 7 yaş sonrası biraz şanssız bir durum oluyor.) (Jakobson, Cuddy, Kilgour, 2003)7

İsviçre Fribourg Üniversitesi Elemanı psikolog Maria Spychigera göre, okulda daha çok müzik eğitimi alan çocukların dil öğrenme yetenekleri normal eğitim görenlere göre daha çok gelişmektedir. Spychiger’ın araştırmasında, yaşları 7 ve 15 arasında değişen çocukların bulunduğu 70 sınıfın yarısına, matematik ve dil derslerinden artan zamanlarda, haftanın 5 günü fazladan 45 dakika müzik eğitimi verilmiş, diğer yarı müzik derslerini haftada 1-2 saat almayı sürdürmüştür. 3 yıl sonunda değerlendirilen veriler, fazladan ders alan çocukların dil derslerinde daha başarılı olduklarını gösterirken, daha az müzik eğitimi alan kontrol gurubu çocuklarının matematik başarıları ile fark oluşmadığı saptanmıştır. (Edwards, 1997)



3. 6. Müzik Eğitiminin Çocuğun Bilişsel Becerilerinin Gelişimine Etkileri

Müzik ile beynin erken gelişimi arasında önemli bir bağlantı vardır. Bu gelişme okulların müzik programlarında sınırlamaya gitmeleri ile ortaya çıkmıştır. İnsanlar çocuklarının piyano dersi almaya başlamasını isterken, neden bahsettiklerini bilmekte ama çok daha erken başlamaları gerektiğini bilmemektedir. Çalışmalar, erken müzik eğitiminin özellikle de piyano derslerinin gerçekten de çocukların beyinlerindeki işlem merkezlerini geliştirdiğini göstermiştir. (Beachwood,1997)

Irvine, California Üniversitesi araştırmacılarından Frances Roucher ve Gordon Shaw 1993te okul öncesi çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmalarda, 3-5 yaş arası çocukların 6 aylık piyano dersinden sonra, matematik ve diğer bilimler açısından çok önem taşıyan uzaysal algılama testlerinde ve bulmacalarda heyecan verici gelişmeler gösterdiklerini saptamışlardır. Araştırmacılar, müzik eğitiminin beyindeki yeni ve sürekli bağlantılar oluşumunu canlandırdığına inanmaktadırlar. (Beachwood,1997)

Müzik eğitiminin uzaysal becerilere etkisini inceleyen önemli bir çalışma olan, Mozart Etkisine göre, Sadece 10 dakika Mozart dinletilen guruplarda bile uzaysal algılama testlerinde %30luk bir başarı artışı sağlanmıştır. Aynı araştırmacılar modern müziğin benzer etkileri olup olmadığına da bakmış ancak hiçbir önemli etki ile karşılaşmamışlardır (Beachwood,1997)

Konusunda kendinden önceki bulgulara dayanan bir başka araştırmaya göre Mozart Etkisi, tempo ve tonun etkisi ile, uyarılma düzeyinde ve duygu durumda oluşan değişikliklerin sonucunda oluşmaktadır. Bu etki, zamana göre de değişiklik göstermektedir: 10 Dakika dinlemenin kısa dönemli etkisi varken, uzun bir zaman düzenli olarak dağılan müzik eğitiminin uzun dönemli etkisi oluşmaktadır. (Husain, Thompson, Glenn, 2002)

Mozart etkisi ayrıca şu iki şekilde de açıklanılmaya çalışılmıştır:


www.doktorsitesi.com , 27 Aralık 2010 , 10.00

çocukların gelişiminde müziğin önemi



Müzik bir çocuğun gelişiminde büyük rol oynuyor. Daha anne karnındayken ritim duygusuyla tanışan bebekler, dünyaya geldiklerinde de müzik dinlemeye devam ettikleri takdirde; daha sosyal, daha başarılı ve mutlu insanlar oluyor.




Bebekler müziği henüz anne karnındayken duyar ve alışırlar. Annelerinin karnındayken duydukları o sesler, onların aslında ilk ninnileri gibidir. Müziğin, bebeklerin gelişimlerine faydaları ise oldukça fazladır. Uzmanlar, müzik dinleyen bebeklerin, ileride yaşıtlarına göre sakin ve duygusal açıdan daha huzurlu olduklarını söylüyor. Psikolog Ercihan Karadağ da, bebek ve çocukların gelişiminde müziğin neden önemli olduğuyla ilgili bilgileri, Bebeğim ve Biz dergisiyle paylaştı ve anne-babalara önerilerde bulundu...

Müziğin bebek gelişimine yararları
Bebekler dünyaya beyinlerindeki milyarlarca hücreyle gelirler ve yaşamın ilk yıllarında bu beyin hücreleri, birbirleriyle bağlantıya geçmeye başlar. Zamanla bu bağlantılar daha da kuvvetlenir; kullanılmayan, ateşlenmeyen beyin hücreleri ise ölür. Araştırmacılar, bebeğe müzik dinletmenin onun beyninde yeni yolların, yeni bağlantıların oluşmasını desteklediğini ortaya çıkarmıştır. Anne karnında müzik dinletilerek gelişen ve doğum sonrasında da müzik dinletilmeye devam edilen çocukların; yaratıcılık, sosyallik, hafıza, matematik, dil ve duygusal zeka gibi alanlarda hızlı bir gelişim gösterdiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır.

Fiziksel gelişime etkisi:
Müzik dinleyen bebekler, müziğin ritmine göre hareketlenmeler gösterirler. Zamanla birtakım fiziksel gelişimlerin tamamlanmasıyla birlikte hareketlenmeler yerini el çırpmaya, oynamaya ve hatta dans etmeye bırakır. Bu hareketlenmeler, çocuğun küçük kas ve kaba motor becerilerinin gelişmesine yardımcı olur.

Sosyal gelişime etkisi:
Müzik evrenseldir, farklı dilleri ve kültürleri birbirine yakınlaştırır. Müzikle büyüyen bebekler, zamanla sosyal iletişimde de gelişim gösterirler.

Zihinsel gelişime etkisi:
Yapılan araştırmalar, müziğin bebeklerin beyin kıvrımlarının gelişiminde etkili olduğunu gösteriyor. Özellikle ilk yıllarında çocukların zihinsel gelişiminde müzik oldukça etkilidir. Müziğin, matematik zekasının gelişiminde de etkin olduğu saptanmıştır.

Duygusal gelişime etkisi:
Anne karnından itibaren müzik dinleyen bebeklerin, hırçın hareketler yerine daha uyumlu davranışlar sergiledikleri gözlenmiştir. Bazı çalışmalarda; sürekli ağlayan ve huzursuz davranan bebeklere, anne karnında kendisine dinletilen müzikler tekrar dinletilmiş; sonucunda da bu bebeklerin, bu tanıdık melodiler sayesinde rahatlayarak uykuya daldıkları görülmüştür.

Kulak ve dil gelişimine etkisi:
Müzikle büyüyen çocuklar, kulak ve dil gelişimlerinde hızlı bir ilerleme gösteriyor. Özellikle annenin bebeğine bakarak melodili şarkılar söylemesi, çocuğun dil gelişimini çabuklaştırıyor.

Stres üzerindeki pozitif etkileri:
Stresten uzak büyüyen, beslenmesinde, uykusunda ve diğer yaşam faaliyetlerinde sıkıntı yaşamayan bebek; uyku sorunu yaşamayan, stresten uzak bir anne profilinin oluşmasına da yardımcı olur. Böylece doğumdan sonra annenin yaşayabileceği depresyonun en az hasarla atlatılması da sağlanmış olur.

Bebeklere nasıl müzik dinletilmelidir?
Bebeğe dinletilecek müzik tercih edilirken, müziğin sakin ritimler içeren hafif ya da klasik müzik olmasına dikkat edilmelidir. Çünkü bir bebeğin henüz anne karnındayken işitebildiği en yoğun ses, dakikada 70-100 kere atan kalbin atış sesidir. Bu ritimlere en uygun seslerse klasik müzikte mevcuttur. Özellikle Mozart'ın müziklerinin bebekler üzerinde daha etkin olduğu bilinir. Bu nedenle anne adaylarına müzik tercihlerini klasik müzikten yana kullanmaları önerilir. Özellikle hamilelik sürecinde anneyi rahatlatan yumuşak müzikler tercih edilebilir. Çünkü anneyi rahatlatan müziğin etkileri doğrudan anne karnındaki fetüs tarafından hissedilir. Ayrıca hamilelik sürecinde annenin yaşayabileceği yoğun stres, üzüntü gibi durumlar; tavşan ya da yarık dudak olarak adlandırdığımız fiziksel bir rahatsızlık, erken doğum, doğum sonrasında anne ve bebek arasında sosyal bağın kurulamaması, annenin çocuğunu emzirememesi gibi olumsuz sonuçları da doğurabilir. Bu nedenle hamilelik sürecinde annenin stresten uzak durması çok önemlidir.

Tercihiniz klasikten yana olsun
Bebeğinizin, hamileliğinizin 16'ncı haftasından itibaren dışarıdan gelen sesleri duyabildiğini unutmayın. Eğer bebeğinize müzik dinletmek istiyorsanız; yumuşak, hafif müzikleri tercih edin. Bebeğinizin kalp atışlarına en uyumlu olan müzik ise klasik müziktir. Sert ve çok sesli müzikler bebeğinizin kulağına zarar verebilir. Bebeğinizin hangi müziklerde ne tür davranışlar sergilediğini gözlemleyin; rahatladığı müzikleri belirleyin ve sıklıkla bu müzikleri kullanın. Bebekler, anne karnında dinlemeye alıştıkları müzikleri, doğumdan sonraki süreçte de hatırlayabilirler. Bebeğinize huzursuz olduğu anlarda anne karnında dinlettiğiniz müzikleri dinletirseniz, bebeğinizin anne karnındaki huzurlu ortamı hatırlamasını sağlayarak rahatlamasına yardımcı olabilirsiniz. Müziği kullanarak bebeğinizin belirsizlikten kurtulmasını, dolayısıyla rahatlamasını sağlayabilirsiniz.
 http://www.doktorsitesi.com/ , 26 Aralık 2010 ,6.30